ISTAKOZUN GÜNLÜĞÜ – ÜÇ KELEBEK
ISTAKOZUN GÜNLÜĞÜ – ÜÇ KELEBEK
Recai ÇEVİK
Vaktiyle ülkenin birinde üç kelebek vardır, uçup duran. Aynı ovanın düzlüğünde, ormanın kıyısında onlar ve çeşit çiçeğin eşeylerinde dolaşır, koşturur, şen şakrak oynarlarmış.
Derken bir gün…
Nedendir bilinmez bir güzel günde, ormanda yangın çıkmış. Yangın büyümeye yüz tutmuş. Kelebeklerden biri, olan biteni öğrenmek için dumanların arasına dalmış.
Çok sonra dönmüş, “Her yer duman, göz gözü görmüyor” demiş.
İkinci kelebek meraklanmış, “Bir de ben göreyim dumanların ardını” demiş, dalmış dumanların içine. Epey sonra o da dönmüş ama o kadar hırpalanmış ki, kanatlarını zar zor pırpırlıyormuş. “Her tarafta ağaçlar yanıyor, kızıl bir alev ağaçları bir bir yutuyor” demiş.
Üçüncü kelebek iyice merak etmiş, “Ben de şu kızıllığı bir göreyim, ne menem şey bakayım” demiş, dalmış yangına.
Bir daha da dönmemiş kelebek.
Ateş mi oldu, alev mi oldu?
İşte orası bilinmez.
***
İnsan dediğin ne ki…
İşte bu üç kelebek gibi!
Merak hayatında yol alır hayat denen bu yolculukta.
Merak eder de bir şey öğrenmeden, sorgulamadan yol alır hayatında.
Bir başkası merak eder durur bilgi yolculuğunda. Hep bir şeyler öğrenmenin sonsuzluğunda.
Ama bir başka mana da vardır ki, o bilgi uğruna atılır derin, bilinmez bir maceranın içine, yol alır gider, adı kalır yadigâr.
İşte hayat denilen bu yolculuğun taşlarını, o bilinmezin çemberinde yanıp tutuşan bilinç ve yürekleriyle bu insanlar aydınlatır, döşer!
***
O üç kelebeğin alevi değil mi, insanların yolunu aydınlatan?